Şeyh Edebali’nin kültür ve medeniyetimize sağladığı katkılar
KMYV.1.2.5. Şeyh Edebali’nin kültür ve medeniyetimize sağladığı katkıları açıklar.
a) Şeyh Edebali’nin Ahilik teşkilatının sistematik hâle getirilmesi ve olgunlaştırılmasındaki
rolüne değinilir.
b) Şeyh Edebali’nin Ahilik teşkilatının Türk-İslam medeniyetinin gelişmesindeki katkıları ele
alınır.
c) Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devleti’nin kuruluş nazariyelerindeki rolü üzerinde durulur.
ç) Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” nasihatinden hareketle Osmanlı
Devleti’nin kuruluş felsefesine katkıları üzerinde durulur.
ŞEYH EDEBALİ (1206-1326)
Şeyh Edebali (1206-1326), Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yaşamış bir Ahi şeyhidir.

Şeyh Edebali; Ahi Teşkilatı’nın şeyhi, Osman Gazi’nin kayınbabası ve hocasıdır. Ayrıca Râbi’a Bala Hâtun’un babasıdır ve Osmanlı Devleti’nin de fikir babasıdır.
1206 yılında şimdiki Türkmenistan’ın Merv şehrinde doğduğu tahmin edilmektedir. 1326’da 120’li yaşlarında Bilecik’te vefat etmiştir ve dergâhının zikir odasına gömülmüştür.
Rivayete göre, Osman Gazi, bir gece rüyasında Şeyh Edebali’nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç çıkıp dallarının alemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini görmüştür. Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir:
“Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun ile evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam’a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir.”
Edebâli mutasavvıf olması yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür. Döneminin birçok fakihi ile görüşmüş ve onlardan ders almış, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Önde gelen öğrencilerinden damadı Dursun Fakih, şeyhten sonra Osmanlı Devleti’nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur.
Şeyh Edebali, Selçukluların Şeyh’ül İslam’ı Şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlâna Celâleddini Rumi’nin çağdaşıdır.
Şeyh Edebali ilk tahsilini Karaman’da yaptı. Daha sonra Dımaşk’a(Şam) giderek dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti. Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü’nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebali’nın gelip geçen fukaranın hertürlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydeder.
Söğüt ve Domaniç yaylaları, Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebalı’nın zaviyesinde misafir olarak kalırdı. Orta Asya’dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi, mübarek günlerde Edebalı’nın zaviyesine giderek dini ve idari konularda, onun görüşlerini alırdı.
Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi.
Şeyh Edebali’nın koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünden bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyaya sardı. Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar. Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
Osman Bey rüyasını Şeyh Edebalı’ya anlatır.Edebalı rüyayı şöyle yorumlar:
“Oğul Osman, Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun, kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun.”der. Edebalı’nın bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun (Rabia Bala Hatun) ile evlenir.
Şeyh Edebali ahi teşkilatının reisi idi. Ahi Şehliğinin Edebali’den sonra kime geçtiği bilinmemektedir; ancak daha sonra I. Murat’a intikal etmiştir.
Bilecik’in Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra zaviyesini buraya taşıyan Edebali, aynı şekilde dini hizmetlerine devam etmiştir. Osman Gazi’nin vefatından sonra kızı ve torunu Alâaddin Bey ile Bilecik’te Edebalı’ya Kozağaç (Şimdiki Karaağaç) köyünün öşür ve hasılatı verilmiş, kızı Rabia Hatun da kendilerine verilen bu köyü tekkeye vakfetmiştir. Şeyh Edebali uzun bir hayat sürdükten sonra (1326) yılında Bilecik’te vefat etti. Zaviyesinin mescid olarak kullanılan odasına defnedildi.
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN GAZİ’YE NASİHATI
Ey Oğul,
Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.
Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı. Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.
Gördün söyleme, bildin bilme.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
Cahil ile dost olma: ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.
Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın! Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz.
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir…
Kişinin gücü günün birinde tükenir ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı kapalı gözlerden bile içeri sızar aydınlığa kavuşturur.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!
Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır.
Ukalayla dost olma: çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Güceniklik bize; gönül almak sana.
Açgözlü ile dost olma: ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün.
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Suçlamak bize; katlanmak sana.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!
Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.
Hayvan ölür semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil bırakmayanın ardından ağlamalı.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az!
Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Hal bil, ahval bil, gönül bil.
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!
Mert ol, yürekli ol.
Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
Kimsenin umudunu kırma.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.








